1967 yılının öne çıkan şarkıları

-
Aa
+
a
a
a

1960-67 dönemine ayırdığımız serinin son bölümünde 1967 yılını ziyaret ettik ve Nicoletta, Sylvie Vartan, Nino Ferrer ya da Michel Fugain gibi sanatçıların o yıl piyasaya çıkan şarkılarına kulak verdik.

Nino Ferrer

Bu programla birlikte 1960-67 dönemine ayırdığımız seriyi de tamamladık. Böylece hem Fransız Öpücüğü'nün ilk iki bölümünde ele aldığımız 1968 yılı ile bağlantıyı kurmuş hem de daha önceki yıllarda yayınlanan programlarla birlikte, Fransız müziğinin "Altın Çağı" olarak da niteleyebileceğimiz 1960-75 yılları arasındaki dönemi detaylı olarak incelmiş olduk. (Geçmiş yıllarda yayınlanan tüm programlarla ait detaylara buradan ulaşabilirsiniz.)

Haftanın açılışını Nicoletta’nın La musique adlı parçasıyla yaptık. Çocukluğunu ruhsal problemlerle boğuşan annesinden uzakta, büyükannesiyle birlikte geçiren sanatçı, acılarla dolu bu yılların ardından Paris’e gelmiş, bir süre Saint-Germain-des-Prés’de vakit geçirdikten sonra Barclay stüdyosunun sanat direktörü Léo Missir’in dikkatini çekmesinin sayesinde 1966’da ilk 45’liğini çıkarmıştı. Daha önce Edith Piaf tarafından seslendirilen L’homme à la moto, Nino Ferrer imzalı Pour oublier qu’on s’est aimé ve Guy Marchand & Léo Missir ikilisine ait Encore un jour sans toi gibi şarkılardan oluşan bu çalışmayı ise 1967’de Ray Charles tarafından İngilizce sözlerle yorumlanacak olan Il est mort le soleil ve az önce dinlediğimiz La musique adlı 45’likler izlemişti. Siyahi gospel ya da blues şarkıcılarınınkini andıran, gırtlaktan gelen güçlü sesiyle Nicoletta, Fransız Müziğinde popüler müziğinde hâlâ çok özel bir yere sahip.

Altmışlı yılların ikinci yarısında Serge Gainsbourg’un dönemin tercih edilen ve modası geçmiş trendlerini sıraladığı 1966 tarihli şarkısı Qui est “in”, qui est “out”da da belirttiği üzere, hayatın her alanında olduğu gibi müzik piyasasındaki alışkanlıklar da günden güne değişiyordu. Örneğin altmışların ikinci yarısıyla birlikte, Les Chaussettes Noires, Les Pirates ya da Les Chats Sauvages gibi twist ve rock’n’roll gruplarını yavaş yavaş piyasadan silinmeye başlamıştı. Söz konusu grupların yok olmasındaki başlıca etken, 1964-65 yılları arasında Beatles, Rolling Stones, The Who ve The Animals gibi İngiliz kökenli grupların piyasayı işgal etmesi ve Fransa’nın Paul McCarthney-John Lennon ya da Mick Jagger-Keith Richards ikilileriyle rekabet edebilecek karizmaya sahip isimler üretme konusundaki başarısızlığı olarak görülüyor; bu nedenle ortaya, söz konusu yabancı starları taklit etmeye çalışan Ronnie Bird gibi genç isimler çıkıyordu. Öte yandan atmışlı yılların ilk yarısında yabancı dilden uyarlanan şarkılarla büyük ses getiren yé-yé’ciler bu dönemde bu açıdan tıkanmış gibi görünüyor, içlerinden yalnızca Johnny Hallyday; Les Coups, Jusqu’à minuit ve Noir c’est Noir gibi yeni uyarlamalarla yoluna sorunsuz bir şekilde devam ediyordu. Şöhretini sahnedeki inanılmaz enerjisinin yanı sıra uyarlama şarkılara da borçlu olan Claude François ise, işte tam da böyle bir dönemde, zamanla Dünya çapında bir standarda dönüşecek Comme d’habitude’ü yayınladı. Şarkının hikâyesi 1967’nin Şubat ayında başlamıştı. Besteci Jacques Revaux; For Me adını verdiği bir slow bestelemiş fakat şarkı kimsenin ilgisini çekmemişti. Aynı yılın yaz aylarında Revaux imzasını taşıyan iki parça listelerin zirvesinde yerleşince dönemin popüler şarkıcılarından Claude François, ünlü bestecinin kapısını çaldı. İkili François’nın Dannemois’daki değirmeninde buluşmaya karar verdi. Claude François o dönemde France Gall’den yeni ayrılmıştı ve For Me’nin melodisini duyduğunda, bu ayrılığı anlatan sözler yazmak geldi aklına. Böylece şarkının sözlerini Gilles Thibault ile birlikte tamamladılar ve ortaya Comme d’habitude çıkmış oldu. Buna karşın ilk başlarda Fransa’da fazla ilgi görmeyen şarkı bundan iki yıl sonra Paul Anka tarafından İngilizce sözlerle My way adıyla seslendirildi. Şarkıyı uluslararası şöhrete kavuşturan isim ise yine 1969’ta Frank Sinatra oldu. Sonrasında Ray Charles, Elvis Presley ve Sammy Davis Jr. gibi isimlerce yorumlan My way 1200’e yakın farklı versiyonuyla müzik tarihinin en fazla yorumlanan eserlerinden biri aynı zamanda.

1963 yılından itibaren yayınladığı romantik parçaların yanı sıra nezaketi ve alçak gönüllülüğüyle de müzikseverlerin kalbini fetheden Salvatore Adamo’nun yolu, aynı zamanda menajeri olan babası Antonio’nun 1966 yazında Sicilya’da denizde boğularak ölmesi sonucu; Jacques Brel, Barbara, Sylvie Vartan ve Richard Anthony gibi isimlerle de çalışan Tunus asıllı ünlü menajer Charley Marouani ile kesişmişti. Yahudi asıllı olan Marouani, onu İsrail’e götürmüş, o zamana kadar daha çok romantik ya da eğlenceli şarkılar yazan Adamo burada gördüklerinden çok etkilenmiş ve bir barış şarkısı olarak gördüğü Inch’allah’ı kaleme almıştı. Şarkının 1967 Mayısında yayınlanmasından kısa süre sonra İsrail’le Arap ülkeleri arasında Altı Gün Savaşlarının patlak vermesinin ve bunun sonucunda Ürdün kontrolündeki Doğu Kudüs’ün İsrail’in eline geçmesinin ardından, İsrail yanlısı olmakla suçlanan sanatçı, Arap ülkelerinde istenmeyen kişi ilan edildi. Kendisine yöneltilen suçlamaları kabul etmeyen, herhangi bir tarafı desteklemediğini ve şarkıyı savaştan önce yazdığı belirten Adamo ise Inch’allah’ı repertuarından çıkarmasa da 1978’den itibaren şarkıda ufak tefek değişiklikler yaptı. Parçadan ilk olarak tartışma yaratan “İsrail topraklarında titreyen çocuklar var" dizesini silen sanatçı, bunun ardından 1993'te parçayı Yahudiler ve Araplar arasında bir barış marşına dönüştürmek için şarkının iki kıtasını yeniden yazdı.

1966 yılında Antoine’ın Les Élucubrations ile başlatmış olduğu mizahla karışık sistem karşıtlığı modası, bunu takip eden yıllarda da biraz da sulandırılarak devam ediyordu. Kariyerlerine onunla birlikte başlayan Les Problèmes grubu Les Charlots’ya dönüşerek şarkılarında parodi unsurları kullanan ilk Fransız rock grubu unvanını kazanırken Nino Ferrer; Ho, hé, hein, bon’da anlamsız kelimeleri R’n’B ve blues melodileriyle buluşturuyor, Jacques Dutronc ise Les Playboys’da kozmetik mağazalarından çıkmayan genç kızları tiye alıyordu. Popüler müziğin en zarif temsilcilerinden biri olan Michel Delpech bile, geçen hafta bahsettiğimiz Inventaire 66’de yaşadığı dönemle (ve tabii ki General De Gaulle ile) alay etmekten kendini alamıyordu. Sorbonne’da etnoloji ve arkeoloji eğitimi aldığı dönemde hem klarnet, trompet, trombon ve gitar gibi birçok enstrümanı çalmayı öğrenen hem de büyük tutkusu olan R&B tarzını Fransızcaya uyarlamak için çabalayan Nino Ferrer, 1962’de Amerikalı şarkıcı Nancy Holloway’in yanında çalmaya başlamıştı. Bir yıl sonra Pour oublier qu’on s’est aimé ve C’est irréparable gibi şarkılara karşın pek de ilgi görmeyen ilk albümünü çıkaran sanatçı, 1965’te piyasaya çıkan Mirza ve Les Cornichons gibi eğlenceli parçalar sayesinde nihayet başarıya ulaştı. Yüksek ritimli ve mizah duygusunun ağır bastığı, kendini ciddiye almayan şarkılar, artık onun adıyla özdeşleşmişti. Dönemin yé-yé atmosferinde eleştirmenler tarafından büyük beğeniyle karşılanan Mao et moa, Justine, Je vends des robes ve Le Téléfon gibi parçalar, Nino Ferrer’i kısa sürede genç kuşağın favorileri arasına taşıdı.

Müziğe atılmadan önce bir süre yönetmen yardımcısı olarak sinemayla uğraşan Michel Fugain, 1966’da C’est que je t’aime isimli ilk 45’liğini piyasaya sürmüştü. Aynı yıl yayınladığı ikinci 45’liğin daha büyük bir ilgiyle karşılanmasında; usta söz yazarları Michel Jourdan ve Pierre Delanoë imzasını taşıyan parçaların payı büyüktü kuşkusuz. Michel Fugain’in adını daha geniş kitlelere duyurmasını sağlayan şarkı ise, 1967’de yayınlanan sözleri Delanoë imzalı Je n’aurai pas le temps oldu. Zamanın hızla akıp geçmesinden ve insanın yaşamı boyunca istediği her şeyi yapmaya vakti olmayacağından bahseden parça, o dönemde yirmi beş yaşında olan Fugain’e içerik anlamında pek de çekici gelmese de, genç adam çevresindekilerin de tavsiyesiyle parçayı kaydetmeye karar verdi. 1967’nin Eylül ayında piyasaya çıkan şarkı hem müzikseverlerin hem de eleştirmenlerin büyük beğenisi kazandı ve Fransa’nın yanı sıra İtalya’da da önemli satış rakamlarına ulaştı.

1967'de Eurovision Şarkı Yarışmasında, yine dört Fransızca şarkı yarışmıştı. Fransa’yı temsil eden Noëlle Cordier, Il doit faire beau là-bas ile üçüncülüğü kazanırken, Monaco adına yarışan Minouche Barelli beş puanla onuncu sırada kalmış, İsviçre’yi temsil eden Géraldine ise sıfır puanla son sırada yer almıştı. Beş yıl sonra Après toi ile Lüksemburg’a bu kez büyük ödülü getirecek olan Yunan şarkıcı Vicky Leandros ise, L'amour est bleu adlı parçasıyla geceden dördüncülükle ayrıldı. Söz konusu şarkısın sözleri Pierre Cour, müziği ise André Popp imzasını taşıyordu. 1968’de Paul Mauriat tarafından enstrümantal olarak kaydedilen ve bu versiyonuyla ABD listesinin zirvesine oturan parçanın günümüze dek onlarca farklı versiyonu yayınlandı.

Altmışların ikinci yarısından müzik piyasasında uluslararası alandaki rekabet de zirve yapmıştı. Beatles’ın “Sergeant Pepper’s”, Beach Boys’un “Pet Sounds” ve Bob Dylan’ın “Blonde on Blonde” gibi başyapıtları ürettiği bu yıllarda müzik bir eğlence aracı olmaktan çıkıp, kendine ait felsefesi olan bir yaşam tarzına dönüşmekteydi. Bununla birlikte politik bir bilinçlenme de gün yüzüne çıkmaktaydı. Bob Dylan’ın Fransızcaya da uyarlanan 1964 tarihli The Times Are A-Changin’de vurguladığı gibi değişim artık her yerdeydi. Fransız gençleri her ne kadar –Cezayir Savaşının aksine- televizyondan takip etme şansı buldukları Vietnam ya da Altı Gün Savaşlarıyla fazla ilgili gözükmeseler de bir süre sonra sokaklara inip başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere pek çok şeyi protesto etmeye başlayacaklardı. Bu dönemde işsizlik henüz önemli bir mesele haline gelmemişse de kısaca “ev-iş-metro” şeklinde özetlenen sistemin sorunları yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Yeni neslin hayalleri,  düzenli bir hayata sahip olmanın ötesine geçmişti artık. İngiltere’ye gerçekleştirilen seyahatler sayesinde İngilizce anlaşılmaz bir dil olmaktan çıkmış, insanlar Sheila ya da Frank Alamo şarkılarının John Lennon ya da Bob Dylan eserleriyle kıyas kabul etmeyecek kadar sıradan olduğunu fark etmeye başlamıştı. 1966 yazında piyasaya çıkan Rock & Folk dergisinin de katkısıyla, Fransız müzik stüdyoları, rüzgârın yön değiştirmeye başladığını iyiden iyiye hissediyordu. Nitelikli söz yazarlarının giderek önem kazanmaya başladığı bu dönemde ilk hit parçası sayılabilecek Les ballons rouges’u yayınlayan Serge Lama,  askerliğini Cezayir’de yapmasının ardından 1963’ün Aralık ayında Fransa’ya dönmüş, kısa süreliğine Mireille’in Le Petit Conservatoire’ında eğitim almıştı. İlk sahne deneyimini 1964’te L’Écluse’de yaşayan genç adam, buradaki etkileyici performansı sayesinde Renée Lebas’nın dikkatini çekmiş, böylece ilk 45’liğini yayınlama fırsatını elde etmişti. 1965’te geçirdiği ciddi trafik kazası onu iki yıl kadar sahne hayatından alıkoyarken iyileşme dönemini başta Georges Brassens olmak üzere Pierre Perret, Régine, Barbara ve söz konusu kazada abisin kaybeden Enrico Macias gibi meslektaşlarının desteğiyle geçiren Serge, 1966’da hâlâ yatağa bağlayken iki yeni 45’lik kaydetti.  Aynı yıl hem piyanistlik hem de bestecilik yapan Yves Gilbert’le tanışması ise uzun yıllar sürecek bir ortaklığın da temellerini atacak, otobiyografik özellikler de taşıyan 1967 tarihli Les ballons rouges ikilinin ilk önemli şarkılarından biri olacaktı.

Altmışların ikinci yarısında tıpkı Serge Lama gibi Fransız müziğinin geleceği açışınsan umut vadeden genç sanatçıların yanında geçmişin yıldızları da kariyerlerinin en parlak dönemini yaşıyordu. Bécaud, L’important c’est la rose’u söylüyor, Aznavour Paris au mois d’Août ile baş döndürüyor, Juliette Gréco; Déshabillez-moi diye mırıldanıyor, nihayet popüler bir şarkıcı haline gelen Barbara sevenlerine Ma plus belle histoire d’amour ile teşekkürlerini sunuyor, Jacques Brel ise sahnelere 1966’nın Ekim ayında Olympia’da verdiği konserlere veda ediyordu. Buna karşın izleyici karşısına son kez 16 Mayıs 1967’de, Roubaix’de çıkan Brel, o yıl 1966’nın son günlerinde yayınladığı hüzünlü bir parçayla da büyük ses getirmişti. Bestesini piyanisti Gérard Jouannest ile birlikte yaptığı La chanson des vieux amants – Yaşlı âşıkların şarkısı adlı parça, aşkın bir sahiplenme değil de simetrik bir ilişki olarak idrak edildiğinde ne kadar kalıcı olabileceğinden ve geçip giden yıllara karşın ilk günkü coşkunun nasıl sürdürülebileceğini bilme gerekliliğinden bahsediyordu.

Yukarıda da vurguladığımız gibi, yé-yé fırtınasının yavaş yavaş dinmeye başlamasıyla çok yakın zamanda daha ciddi meseleler gündeme gelmeye başlayacak, kurdukları barikatlarla caddeleri bloke eden genç öğrenciler “Kaldırım taşlarının altında kumsal var” gibi sanatsal sloganlar icat edeceklerdi. Değişimin müzik sektörüne yansıması da kaçınılmazdı haliyle. Julien Clerc ve Maurice Vallet yanlarına Sorbonne Üniversitesi yakınlarında tanıştıkları Etienne Roda-Gil’i alıp 1968 olaylarının ilk günlerinde piyasaya çıkardıkları La Cavalerie ile altmışların eğlence endüstrisi kurallarını alt üst ederken Gérard Manset Animal on est mal ile bütünüyle yenilikçi bir işe imza atacaktı. Tüm bunları tek cümleyle özetlemek gerekirse: 1966-68 yılları arasında Fransız müzik piyasasında büyük bir “arbede” yaşanmıştı ve bundan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı… Bu haftanın ve sekiz programlık serinin kapanışını Marie Laforêt’nin sözleri Eddy Marnay, geleneksel Rus ezgilerini anımsatan bestesi ise Emil Stern imzasını taşıyan Ivan, Boris et moi adlı parçasıyla yaptık. Altmışların ilk yarısında şanson altyapılı parçalarla şöhrete kavuşan sanatçı, 68 rüzgârının da etkisiyle yetmişlerden itibaren Latin Amerika, Orta Doğu ya da Doğu Avrupa kökenli yerel melodiler üzerine yoğunlaşmış ve bu coğrafyalara ait otantik şarkıları seslendirdiği albüm ya da konserlerle kariyerini daha farklı noktalara taşımaya karar vermişti. Ne var ki bu karar o dönemde dinleyicilerin pek hoşuna gitmemiş ve albüm satışlarının düşmesi üzerine Laforêt stüdyosuyla yollarını ayırmak zorunda kalmıştı.

Kaynaklar:

- 1001 histoires secrètes de chansons, Fabien Lecœuvre, Editions du Rocher, 2017

- L'odyssée de la chanson française, Gilles Verlant & Jean-Dominique Brierre, Hors Collection, 2006

- La véritable histoire des chansons de Claude François, Fabien Lecœuvre, Hugo Image, 2022

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre
Nicoletta La musique Les plus grands succes 3:28
Claude François Comme d'habitude Intégrale 4:10
Salvatore Adamo Inch'allah Le Meilleur en public - Live 3:40
Nino Ferrer Le téléfon Les 50 plus belles chansons 2:48
Jacques Dutronc Les cactus En Vogue 2:40
Michel Fugain Je n'aurai pas le temps Je n'aurai pas le temps 2:44
Vicky Leandros L'amour est bleu Popp songs 2:59
Serge Lama Les ballons rouges Les ballons rouges 3:17
Sylvie Vartan Comme un garçon Le meilleur des années RCA 3:11
Jacques Brel La chanson des vieux amants 15 ans d'amour 4:27
Juliette Gréco Déshabillez-moi Gréco CD Stroy 3:36
Marie Laforêt Ivan, Boris et moi 1966-1968 2:15